Archives for Genel

Yeşil Mutabakat Eylem Planı ve Hedefleri

Yeşil Mutabakat Eylem Planı: Avrupa Birliği’nin Sürdürülebilir Geleceği İçin Atılan Adım

Avrupa Birliği, 2019 yılında “Yeşil Mutabakat”ı açıkladı ve sürdürülebilir bir geleceğe yönelik atılan ilk adımı attı. Yeşil Mutabakat, iklim değişikliği ve çevre sorunlarına karşı mücadele etmek, sıfır kirlilik, sürdürülebilir ulaşım, sürdürülebilir tarım, sıfır atık, yeşil ekonomi ve adil geçiş hedefleriyle oluşturuldu. Yeşil Mutabakat’ın bir sonraki aşaması ise Eylem Planı’nın hazırlanmasıydı. Peki, Yeşil Mutabakat Eylem Planı nedir ve neleri hedefler?

Yeşil Mutabakat Eylem Planı Nedir?

Yeşil Mutabakat Eylem Planı, Avrupa Birliği’nin iklim değişikliği ve çevre sorunlarına karşı mücadele etmek, sürdürülebilir bir gelecek için gerekli adımları atmak ve 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı salımı hedefine ulaşmak için hazırladığı bir stratejidir. Eylem Planı, 2030 yılına kadar yapılacak olan kapsamlı bir dizi eylemi içerir.

Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın Hedefleri Nelerdir?

  1. Sıfır Karbon Hedefi: Avrupa Birliği, 2050 yılına kadar net sıfır sera gazı salımı hedefine ulaşmayı hedefliyor. Bu hedef doğrultusunda, enerji, endüstri, ulaşım, tarım ve binalar gibi sektörlerde önemli yenilikler yapılacak.
  2. Yenilenebilir Enerji: Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar elektrik enerjisinin en az yüzde 55’inin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesini hedefliyor.
  3. Enerji Verimliliği: Enerji verimliliği, enerji tüketimini azaltarak, enerji kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlayarak ve enerji maliyetlerini düşürerek sürdürülebilir gelecek için önemli bir hedef. Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar enerji verimliliğinin yüzde 32,5 oranında artırılmasını hedefliyor.
  4. Sıfır Kirlilik: Avrupa Birliği, hava, su ve toprağın kirlenmesini önlemeyi hedefliyor. Bu doğrultuda, çevre dostu ürünlerin üretimi, atık yönetimi, su kalitesi, tarım ve ormancılık gibi alanlarda önemli adımlar atılmaktadır. Birçok sektörde uygulanacak olan sıfır kirlilik hedefiyle Avrupa Birliği, insan sağlığı ve çevre için daha iyi koşullar yaratmayı hedefliyor.
  5. Sürdürülebilir Ulaşım: Ulaşım sektörü, Avrupa Birliği’nin sera gazı emisyonlarının yüzde 25’inden sorumlu. Bu nedenle, sürdürülebilir ulaşım hedefleri, emisyonların azaltılması için önemli bir rol oynuyor. Avrupa Birliği, 2030 yılına kadar karayolu taşımacılığında sera gazı emisyonlarını yüzde 50 azaltmayı hedefliyor.
  6. Sürdürülebilir Tarım: Tarım sektörü, Avrupa Birliği’nin sera gazı emisyonlarının yüzde 10’undan sorumlu. Sürdürülebilir tarım hedefleri, çiftlik yönetiminde yenilikler yaparak, toprak sağlığına dikkat ederek, kimyasal kullanımını azaltarak ve biyolojik çeşitliliği koruyarak bu sektörün sürdürülebilir olmasını sağlamayı amaçlıyor.
  7. Yeşil Ekonomi: Yeşil ekonomi, sürdürülebilirliği merkezine alan ve ekonomik büyümeyi çevreye zarar vermeden sağlayan bir ekonomik modeldir. Avrupa Birliği, yeşil ekonomi için bir çerçeve oluşturarak, işletmelerin ve tüketicilerin bu modele uyum sağlamalarını teşvik etmeyi hedefliyor.
  8. Adil Geçiş: Yeşil Mutabakat’ın son hedefi, adil geçiş. Bu hedef, yeşil ekonomiye geçiş sürecinde, sosyal adaletin ve işçi haklarının korunmasını sağlamayı amaçlıyor. Bu doğrultuda, çalışanların eğitimi ve yeniden eğitimi, işletmelerin sürdürülebilirliği sağlamak için gerekli kaynaklara erişimi ve halkın yeşil ekonomiye katılımı gibi konulara odaklanılıyor.

Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat Eylem Planı, sürdürülebilir bir geleceğe yönelik atılan en önemli adımlardan biridir. Plan, iklim değişikliği ve çevre sorunlarına karşı mücadele etmek için kapsamlı bir dizi hedef belirlemekte ve bu hedeflere ulaşmak için gerekli eylemleri içermektedir. Avrupa Birliği’nin sürdürülebilirliği merkeze alan Yeşil Mutabakat Eylem Planı, gelecek nesiller için yaşanabilir bir dünya oluşturma hedefine doğru atılan önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Ancak, bu hedeflere ulaşmak için tüm sektörlerin ve bireylerin birlikte çalışması ve katkıda bulunması gerekmektedir.

Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın hayata geçirilmesi, Avrupa Birliği’nin öncü rolünü ve liderliğini göstermektedir. Bu plan, dünya genelindeki diğer ülkelerin de benzer adımlar atmasına ilham vererek, küresel çevre sorunlarının çözümünde önemli bir etkiye sahip olacaktır.

Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın başarılı olması için herkesin katkıda bulunması gerekmektedir. Bireyler olarak, daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı benimsemeli ve sera gazı emisyonlarını azaltmak için elimizden geleni yapmalıyız. İşletmeler de, sürdürülebilirlik konusunda daha bilinçli olmalı ve çevre dostu uygulamaları benimsemelidir.

Sonuç olarak, Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nın başarılı bir şekilde hayata geçirilmesi, çevre ve insan sağlığı için büyük bir kazanım olacaktır. Bu plan, sürdürülebilir bir geleceğe yönelik atılan önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Read more

AB Yeşil Mutabakatı ve Elektrifikasyon

Elektrifikasyon, fosil yakıtları kullanan teknolojilerin, enerji kaynağı olarak elektriği kullanan teknolojilerle değiştirilmesi sürecidir. Elektrifikasyon yaklaşımı, elektrik üretmek için kullanılan kaynaklara bağlı olarak tüm dünyada sera gazı emisyonlarının çok önemli bir bölümünü azaltma potansiyeline sahiptir. Özellikle ulaşım, inşaat ve sanayi sektörlerinden kaynaklanan karbondioksit emisyonları elektrifikasyon sayesinde önemli ölçüde azalabilir. Bu sektörlerden kaynaklanan emisyonların ele alınması, ekonominin karbondan arındırılması ve nihayetinde iklim değişikliğinin etkilerinin hafifletilmesi için kritik öneme sahiptir. AB’nin başlattığı Yeşil Mutabakat sürecinde de elektrifikasyon adımlarının ayrı bir yeri vardır.

AB yönetimi elektrifikasyonu, ekonomilerini kısa bir sürede karbondan arındırmanın en uygun maliyetli ve güvenilir yolu olarak görmektedir. Atlacak somut adımlar Avrupa’nın iklim değişikliğinin kötü sonuçlarından kaçınmasına ve hem ekonomisi hem de vatandaşları için önemli faydalar üretmesine olanak sağlayacaktır. AB ile ticari ilişkileri bulunan ülkelerin de bu konuda doğru aksiyonları alması ve ekonomilerini olabildiğince karbondan arındırmaları gerekmektedir. Fosil yakıt kullanımının azaltılması ve yenilenebilir enerji kaynaklarına olan talebin ve teşviğin artırılması elektrifikasyon açısından son derece önemlidir.

Elektrifikasyon özetle fosil yakıtlardan temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi ifade eder. Bu yaklaşım karbon emisyonlarını azaltmak ve çevreyi korumanın yanı sıra aynı zamanda Avrupa ekonomisini canlandıraabilir ve milyonlarca yeni ve sürdürülebilir iş alanları yaratabilir. Bu da daha sürdürülebilir ekonomiler inşa etmek için ihtiyaç duyulan bir adımdır. Elektrifikasyon ayrıca tüketicilerin temiz enerji geçişine aktif olarak katılmalarını da sağlamaktadır. Ayrıca sanayi, bina ve ulaşımdan kaynaklanan hava kirliliğinin azaltılması açısından avantajlar getirmekte ve AB vatandaşları için kritik sağlık risklerini sınırlayabilmektedir.

AB Yeşil Mutabakatı ile Başlayan Yeni Süreç

Fit for 55 paketi, Avrupa’yı 2050 yılına kadar iklim nötr olma yolunda ilerletecek olan 2030 için net iklim ve enerji hedefleriyle enerji sisteminin karbondan arındırılmasına yönelik olumlu adımların atılmasını sağlayacaktır. Bu bağlamda Avrupa Komisyonu’nun sunduğu Enerji Vergilendirme Direktifi fosil yakıt tüketimi için vergi muafiyetlerini kaldıracak, elektriği motorlarda ve ısınmada kullanıldığında en az vergilendirilen enerji kaynakları arasında değerlendirecek ve depolama tesislerinde çifte vergilendirmeyi ortadan kaldıracak bir potansiyele sahiptir. Bu da ulaşım ve ısıtma sektörlerinde elektrifikasyonu desteklemek için şimdiye kadar çok fazla ihtiyaç duyulan önemli bir adımdır.

Yenilenebilir enerji hedefine ulaşmak, 2030 yılına kadar %55 emisyon azaltma hedefini yakalamak için kritik bir ön koşuldur. Ancak ulaşım, endüstri ve ısıtma ve soğutmanın yanı sıra bunların elektrik sistemine entegrasyonunun esnek ve yenilenebilir tabanlı elektrifikasyonunu sağlamak için daha çok şey yapılabilir. Yenilenebilir Enerji Direktifi, aynı anda doğayı korurken ve eski haline getirirken inşa edilmesi gereken şebeke altyapısı da dahil olmak üzere basitleştirilmiş izin süreçleriyle güçlendirilmelidir.

Elektrifikasyon, son kullanıcıların enerji verimliliğini ve enerji sistemi üzerinde ilerlemek için büyük fırsatlar sunuyor. Teklif edilen Enerji Verimliliği Direktifi, Komisyon tarafından ‘Fit for 55’ paketinde önerildiği gibi, bağlayıcı ve iddialı enerji verimliliği ve yenileme hedefleriyle elektrifikasyonun avantajlarını daha fazla tanımalı ve kapsamalıdır. Enerji Verimliliği ilkesinin sistem seviyesinde de uygulanması, enerji tasarrufu yükümlülükleri planlarındaki maddelerin iyileştirilmesi ve elektrik için birincil enerji faktörünün düzenli olarak gözden geçirilmesine izin verilmesi büyük önem taşımaktadır.

Fit for 55 paketi aynı zamanda karayolu taşımacılığının elektrifikasyonu için de atılmış önemli bir adımdır. Akıllı şarj işlevlerini desteklerken taşıtların karbon emisyonu azaltma sürecine ilişkin net bir çerçeve ortaya kotymaktadır. Karayolu taşıtları için yayınlanan CO2 emisyon performans standartları yönetmeliği, Alternatif Yakıtlar Altyapı Yönetmeliği ve Yenilenebilir Enerji Direktifi gibi düzenlemeler elektrifikasyon için son derece önemlidir. Şarj altyapısının dinamik olarak devreye alınması, şarj havuzlarının konuşlandırılması için minimum gereksinimlerin belirlenmesi, elektrikli araç alımı için hedefler konulması ve doğru tasarlanmış yakıttan bağımsız kredi mekanizmalarıyla elektrifikasyon süreci daha da güçlendirilebilir.

Elektrifikasyonun Faydaları

Elektrifikasyonun en önemli faydası, iklim değişikliği ile mücadeleye katkıda bulunan tüm sektörlerde sera gazı emisyonlarının azaltılmasıdır. Doğrudan veya dolaylı olarak sunduğu faydaları şöyle sıralayabiliriz:

  • Elektrik yanmaya göre daha hassas, kontrol edilebilir ve esnek olduğu için yönetmesi daha kolaydır ve ürün kalitesini iyileştirir.
  • Enerji verimliliği konusu daha düşük bir kritiklik seviyesinde ele alınır. Ayrıca bu sistemler daha az bakım gerektirdiğinde maliyetler düşürülebilir.
  • Elektrifikasyon, neredeyse sıfır kirlilik oluşturmasu sayesinde sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşılmasına katkıda bulunur
  • Elektrifikasyon, en son teknolojilerin benimsenmesini, hizmetlerin dijitalleştirilmesini ve gelişmiş sistemlerle entegrasyonu da kapsar.
  • Elektrikli araçların daha fazla kullanımı ve sera gazı emisyonları üreten ısıtma sistemlerinin kullanımının azaltılması ile hava kalitesi iyileştirilebilir.
  • Elektrikli ev aletleri, en son teknolojileri kullanarak giderek daha fazla dijitalleşmeye izin verebilir. Dijitalleşme yalnızca daha fazla esneklik ve rahatlık sağlamakla kalmaz, aynı zamanda verimliliği artırır, zaman ve maliyetleri azaltır.
  • Yenilenebilir kaynaklar, günümüzde en ekonomik elektrik kaynağıdır. Yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretiminin artmasıyla tüketicilerin ödediği faturalar da düşecektir.
  • Elektrifikasyon yeni iş alanları yaratarak ülkelerin ekonomilerine ciddi katkılar sunabilir.

Elektrifikasyon günlük yaşantımızda da birçok rutini ve dinamiği değiştirme potansiyeline sahiptir. Aynı zamanda ekonomileri karbondan arındırma fırsatı sunmaktadır. Bu, iklim değişikliğinin etkisini azaltma çabalarını gerçekten güçlendirebilecek bir süreçtir. Daha fazla sistem elektriğe geçiş yaptıkça, fosil yakıtlara olan bağımlılığımız azalabilir ve bu da bize yenilenebilir kaynaklar aracılığıyla alternatif enerji kaynakları bulma konusunda daha fazla fırsat verebilir. Bu değişikliklerin her biri mevcut enerji sistemlerimizi etkileyeceğinden geçiş sürecinin iyi yönetilmesi gerekir. Bu noktada yapılacak bazı çalışmalar şunlar olabilir:

  • Yerel yönetimler iş yerleri, okullar ve hastanelerin ısıtma, soğutma ve elektrik ihtiyaçlarını karşılamak için temiz enerji üretmek amacıyla güneş panellerini kullanabilir.
  • Elektrifikasyon, bina yöneticilerinin kamu binalarında aydınlatma ve ısıtmada tasarruf elde etmelerini sağlayan enerji yönetimi programlarının kullanımını kolaylaştırmaktadır
  • Toplu taşıma araçlarının elektrifikasyonu hava kalitesini iyileştirmekte, emisyonları ve gürültü kirliliğini azaltmakta, maliyetleri düşürmekte ve halka daha konforlu ve kapsamlı bir hizmet sunmaktadır. Kamu araç filolarını elektrikli araçlara dönüştürmek iyi bir başlangıç olabilir. Elektrikle güçlendirilmiş toplu taşıma çözümleri, akıllı ve çok işlevli hale gelecek olan otobüs duraklarının geliştirilmesini de kapsamalıdır. Nihai hedef, gerçek zamanlı olarak izlenen ve akıllı ve esnek bir şekilde yönetilen elektrikli, döngüsel ve birbirine bağlı akıllı şehirlerinin ana yapısını oluşturacak sürdürülebilir ve entegre ulaşım sistemleri olmalıdır.
  • Şehirlerin elektrifikasyonu, kamu aydınlatmasına yeni bir yaklaşım içermelidir. Kamu kuruluşları eskimiş kamu aydınlatma altyapısını yenilikçi LED çözümleriyle ve aydınlatma hizmetini iyileştiren yeni teknolojilerle değiştirerek akıllı şehirlerini daha işlevsel, verimli ve sürdürülebilir hale getirebilir. Uyarlanabilir (adaptif) aydınlatma, sokak aydınlatmasını gerçek trafik, hava ve parlaklık koşullarına göre ayarlama imkanı sunabilir ve sokak aydınlatmasını optimize edebilir. Ayrıca LED ışıklara kıyasla %20-35 oranında enerji tasarrufu sağlayabilir. Ayrıca, aynı teknolojilerle kamuya açık video gözetimi ve trafik izleme gibi yenilikçi hizmetler oluşturulabilir.
Read more

Roma Kulübü Büyümenin Sınırları Raporu

Teknolojinin gelişmesiyle birlikle sanayinin hızlıca büyümesi çok önemli gelişmeler olsa da bazı sorunları da beraber getirmiştir. Kontrolsüz artan nüfus, doğal kaynakların hızlı bilinçsizce tüketilmesi ve küresel ısınma…

Birkaç bilim insanı (Dennis L. Meadows, Williams W. Behrens, Donella H. Meadows ve Jorgen Randers) ‘Dünyanın Ve İnsanınlığın Geleceği’ hakkında görüşlerini duyurmak, dünyanın geleceğine olan endişelerini dile getirmek için günümüzde de halen aktif olan 1968 yılında kurulan Roma Kulübü; üzerinde 4 yıl çalıştıkları raporu 1972 yılında ‘Büyümenin Sınırları’ adıyla yayınladılar. 

Massachusets Teknoloji Enstitüsü’nde yapılan bu çalışma küresel ekonomik sistemin başlıkları olan;

•        Nüfus

•        Gıda

•        Hizmet Üretimi

•        Çevre Kirliliği

•        Yenilenebilir Olmayan Doğal Kaynakların Tüketimi

•        Endüstriyel üretim

Bunların birbirleriyle olan bağlantılarını incelemiştir. Yapılan araştırmanın 200 yıllık bir zaman diliminde olduğu söylenmiştir.

Hazırlanan bu rapora göre bu beş başlığın büyümesi, doğal büyümenin önüne geçmesi halinde gerek nüfus anlamında gerek endüstriyel telafisi olmayan sonuçlar doğuracaktı. Çünkü dünya kendini yeterliliğinin çok üzerine çıkacaktı.

büyüme raporu

Grafikte incelersek;

2015 ve 2025 arasında ekonomi ve tarımsal üretimin 1945 sonrası büyüme hızından hızlıca düşeceği ve 21 yüzyılın sonuna gelindiğinde de dibe vuracağı, 2030 yılından sonra da dünya nüfusunun azalmaların başlayacağı ve daha sonra hızlıca azalarak 21 yüzyılın sonunda yaklaşık 4 milyara düşeceği savunuluyor.

Bilim insanları yaptıkları çalışmalarının sonuçlarını kendi ağızlarından söyle dile getirmişlerdir.

1.       “Dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tükenmesinde bugünkü büyüme eğilimi süregelecek olursa, gezegenimizde ekonomik büyüme gelecek yüzyıl içinde sınırına dayanacaktır. Olasılığı en fazla sonuç, gerek nüfusta, gerekse üretim kapasitesinde oldukça ani ve kontrol altına alınmayan bir düşüşün ortaya çıkmasıdır.

2.       Bu büyüme eğilimini değiştirme ve gelecekte uzun süre devam edebilecek ekolojik ve ekonomik bir denge kurma olanağı vardır. Dünya çapında bir denge, dünya yüzeyindeki her bireyin temel maddi gereksinimlerine doyumunu sağlayacak ve her bireyin beşeri potansiyelinin geliştirilmesi için eşit fırsata sahip olmasına olanak verecek biçimde tasarlanabilir

3.       İnsanlar, birinci sonuç yerine ikinci sonucu elde etmek için çaba harcamaya karar vermeleri halinde, ne kadar çabuk harekete geçerlerse, başarı olasılıkları o ölçüde artacaktı.

Aslında bakılırsa bu çalışma ekonomiyi ve çevreyi bir araya getiren ilk evrensel çalışmadır. Bu rapor büyük ses getirmiş, dile getirilen konular her ne kadar eleştirilse de bu rapora ‘kötümser tablo’ olduğunu söyleşenlerde gelinen noktaya bakılırsa evrensel olmayı başarmıştır. 

Read more

AB Katılım Süreci, Çevre Mevzuatı ve Türkiye

Avrupa Birliği (AB), on yıllar boyunca geliştirilen dünyanın en yüksek çevre standartlarını uygulamaktadır. AB’nin entegre çevre politikaları, kıta Avrupası ekonomisinin çevre dostu olmasına yardımcı olmakta; Avrupa’nın doğal kaynaklarını korumakta ve AB’de yaşayan insanların sağlık ve refahını korumaktadır. Çevre kalitesi AB’nin sağlık, ekonomi ve refah konularıyla ilgili yürüttüğü çalışmaların merkezinde yer almaktadır. Fakat AB üye ülkeleri halihazırda iklim değişikliği, sürdürülemez tüketim ve üretimin yanı sıra çeşitli kirlilik biçimleri başta olmak üzere birçok ciddi çevresel zorlukla karşı karşıyadır.

Avrupa Birliği’nin oluşturduğu çevre politikaları, doğal yaşam alanlarını korumayı; hava, su ve toprak ekosistemini temiz tutmayı ve atıkların uygun şekilde yönetilmesini amaçlamaktadır. Bunun yanı sıra toksik kimyasalların yönetimiyle ilgili sürdürülebilir uygulamalar ve süreçler geliştirmekte ve işletmelerin sürdürülebilir bir ekonomiye doğru ilerlemesine yardımcı olmaktadır.

AB yönetimi iklim değişikliği konusunda uluslararası müzakerelerde öncü bir rol üstlenerek iklim politikalarını ve stratejilerini geliştirmekte ve uygulamaktadır. Günümüzde özellikle Paris Anlaşması’nın başarılı bir şekilde uygulanmasına ve AB Emisyon Ticareti Sistemi’ni (EU ETS) uygulamaya odaklanmıştır. AB üye ülkelerinin önümüzdeki yıllarda çeşitli çevresel hedeflere ulaşma konusunda mutabık kaldığını söyleyebiliriz. Bu bağlamda, AB’ye katılma hedefi bulunan ülkelerden de çevre konusunda aynı hassasiyete sahip olması beklenmektedir. Bunun için aralarında Türkiye’nin de bulunduğu aday ülkelerin birçoğu AB çevre mevzuatlarını uyumlaştırmakta ve kendi ülkelerinde de uygulamaktadır. AB, ulaşım ve enerji gibi politika alanlarında iklim endişelerinin aday ülkelerde de dikkate alınmasını sağlamaya çalışmakta ve aynı zamanda düşük karbonlu teknolojileri ve uyum önlemlerini teşvik etmektedir.

AB çevre mevzuatı, Avrupa Birliği’nin İşleyişine İlişkin Antlaşma’nın maddelerine dayanmaktadır. İklim değişikliğiyle mücadelede bu anlaşmanın 191. maddesi kritik önem taşımaktadır. Söz konusu maddeye göre iklim değişikliğiyle mücadele genel anlamda AB çevre mevzuatının açıkça tanımlanmış hedeflerinden biridir. AB, çevre kalitesinin yüksek düzeyde korunması ve iyileştirilmesi (Avrupa Birliği Antlaşması’nın 3. maddesi) taahhüdünde bulunmaktadır. Bu bağlamda “sürdürülebilir kalkınma”, tüm AB’yi kapsayan çevresel hedeflerden biridir. Bunun içinde AB’ye katılım sürecinde ülkelerin kısa ve uzun vadeli çevre programlarını sürdürülebilir kalkınma hedeflerine uygun şekilde belirlemesi önem taşımaktadır.

AB’ye katılım sürecinde ülkeleri ve haliyle Türkiye’yi çok sıkı çevresel politikalar beklemektedir. Türkiye, halihazırda bunlardan bir kısmını kendi iç yönetmeliklerine eklemiş durumda olup yeni geliştirilen mevzuatlar için de uyumluluk çalışmaları yürütmektedir. AB’nin çevre mevzuatları arasında öne çıkan ve Türkiye gibi siyasi ve ekonomik ilişkilerinün güçlü olduğu paydaşlarını ilgilendiren düzenlemelerden bazıları şunlardır:

  • Avrupa Yeşil Mutabakatı (EU Green Deal)
  • Avrupa İklim Hukuku
  • İklim ve Enerji için AB Politika Çerçevesi (2020-2030)
  • AB Emisyon Ticaret Sistemi (EU ETS)
  • 2030 İklim ve Enerji Çerçevesi – Sera Gazı Emisyonları, Arazi Kullanımı Değişikliği ve Ormancılık
  • Yeni AB Akreditasyon ve Doğrulama Yönetmeliği
  • Ozon Tabakasını İncelten Maddelere İlişkin Montreal Protokolü
  • 2020’den Sonra Küresel İklim Değişikliğiyle Mücadele (Paris Protokolü)
  • Avrupa için Biyoekonomi
  • AB Yenilenebilir Enerji Finansman Mekanizması
  • Denizcilikten Kaynaklanan CO2 Emisyonlarını Azaltmak için AB Stratejisi
  • Ağır Vasıtaların Ücretlendirilmesi: Eurovignette Direktifi
  • Organik Ürünlerin Üretimi ve Etiketlenmesine İlişkin AB Kuralları

AB’nin iklim değişikliğiyle mücade, sera gazı emisyonlarının azaltılması, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji, ulaşım, kimyasal yönetim, geri dönüşüm ve daha birçok konuda hazırlamış olduğu yasalar, yönetmelikler ve imzalamış olduğu anlaşmalar bulunmaktadır. Aday ülkelerden de bu düzenlemelere uymasını ve çevresel sorumlulukları paylaşmasını beklemektedir. Türkiye de özellikle yeni başlayan Yeşil Mutabakat süreci kapsamında çevre yönetimini AB ile uyumlu hale getirmelidir. Mutabakat süreci Türkiye’ye doğrudan veya dolaylı olarak birtakım görev ve sorumluluklar getirmektedir. Türkiye AB’ye katılım sürecini hızlandırmak ve kolaylaştırmak için diğer politika alanlarında olduğu gibi çevre konusunda daha fazla inisiyatif almalı ve belirli taahhütlerle bulunmalıdır.

Read more

AB EMAS Eko-Yönetim ve Denetim Planı

EMAS, Avrupa Komisyonu (EC) tarafından geliştirilmiş bir gönüllü çevre yönetim aracıdır. Şirketler ve diğer kuruluşların çevresel performanslarını değerlendirmelerine, raporlamalarına ve iyileştirmelerine olanak sağlamaktadır. EMAS, çevresel performansını geliştirmek isteyen her tür kuruluşa açık olup tüm ekonomik ve hizmet sektörlerini kapsar ve dünya çapında geçerliliğe sahiptir. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi’yle doğrudan ilişkili olduğunan bu sistemi uygulayan kuruluşların EMAS’a dahil olmaları çok daha hızlı ve kolay olmaktadır.

EMAS, kuruluşların çevresel performanslarını iyileştirmek için doğru araçları bulmalarını desteklemektedir. Katılımcı kuruluşlar, çevresel etkilerini hem değerlendirmeyi hem de azaltmayı gönüllü olarak taahhüt etmektedir. Bağımsız üçüncü taraf doğrulaması esasına dayalı olarak çalışan EMAS sistemi, kayıt sürecini şeffaf ve tutarlı hale getirmektedir. Kuruluşların çevresel performansı hakkında kamuya açık bilgilerin sağlanması EMAS’ın en önemli prensiplerinden ve hedeflerinden biridir. Kuruluşlar, hem çevresel beyan yoluyla hem de çalışanların aktif katılımıyla dahili olarak daha fazla şeffaflık elde edebilmektedir. Kuruluşlar, EMAS ile  çevresel etkilerini azaltabilir, yasal uyumluluğu ve çalışan katılımını güçlendirebilir; ayrıca kaynak ve para tasarrufu sağlayabilir.

Çevresel sürdürülebilirliği hedefleyen kuruluşlar ilk etapta ISO 14001 gibi uluslararası bir çevresel yönetim sistemini uygulamaktadır. Bu bağlamda, çevresel performanslarını değerlendirmek ve iyileştirmek için birtakım süreçler geliştirir ve prosedürler oluştururlar. EMAS yönetmeliğinin zorlu yönergelerini takip ettikleri takdirde ise EMAS’a kayıtlı olabilirler. EMAS’ın katı gereksinimlerinden bazıları şunlardır:

  • Bir doğrulayıcı ve bir kamu otoritesi tarafından kontrol edilen tüm çevre mevzuatına yasal uygunluk sağlamak
  • Çevresel performansı sürekli olarak iyileştirmek
  • Bu performansın özel olarak eğitilmiş bir doğrulayıcı tarafından doğrulanması
  • Önemli çevresel verilerin yıllık bir raporda yayınlanması ve çevre beyanlarının yapılması

EMAS’ın Faydaları Nelerdir?

EMAS (Eco-Management and Audit Scheme | Eko-Yönetim ve Denetim Planı) kaydı bulunan şirketlerin elde edeceği faydalardan bazıları şunlardır:

  • Gelişmiş güvenilirlik, şeffaflık ve kurumsal itibar
    • Çevresel performansın sürekli iyileştirilmesi doğrulanır.
    • Çevresel beyan yoluyla bağımsız olarak doğrulanmış raporlama sağlanır.
    • Yeşil üretim süreçlerine öncelik veren pazarlarda yeni iş fırsatları ile piyasada farklılaşma fırsatı elde edilir.
    • Müşteriler, yerel ve daha geniş topluluk ve düzenleyiciler ile daha iyi ilişkiler yürütülür.
    • Bir pazarlama aracı olarak tanıtımlarda, kurumsal raporlarda ve sosyal platformlarda EMAS logosu kullanılabilir.
  • Çevresel risklerin ve fırsatların etkin yönetimi
    • Çevre mevzuatına tam yasal uygunluk garantisi elde edilir.
    • Çevre mevzuatıyla ilgili ceza riskleri azaltılır.
    • Yasa ve yönetmeliklere uyum konusunda esneklik sağlanır.
    • Teşvik ve hibe desteklerinden faydalanılabilir.
    • Kamu sözleşmelerine erişim sağlanır.
  • Yüksek çevresel ve finansal performans
    • Yüksek kalitede çevre yönetimi sağlanır.
    • Kaynak verimliliği artırılır, maliyetlerden tasarruf edilir.
  • Gelişmiş çalışan yetkilendirmesi ve motivasyonu
    • Çalışma ortamının sağlık ve güvenliği artırılır.
    • Çalışanların işe bağımlılığı artırılır.
    • Ekip oluşturma kapasitesi iyileştirilir.

EMAS Yönetmeliği Revizyonu

9 Ocak 2019’da AB Komisyonu Yönetmeliği EU 2018/2026’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte EMAS Yönetmeliği’nde bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler EMAS’a kayıtlı kuruluşlar için çevresel raporlama gerekliliklerini düzenlemektedir. Yapılan revizyonda öne çıkan konuları şöyle özetleyebiliriz:

  • Temel çevresel performans göstergelerinin referans değerleri, kuruluşların özelliklerine daha esnek bir şekilde uyarlanabilir; bu da çevresel performansın daha gerçekçi bir şekilde tanımlanmasını sağlar.
  • Temel göstergelerin raporlanması, eğer veri mevcutsa, performans artışının değerlendirilmesine olanak sağlamak için en az üç ardışık yılı kapsamalıdır.
  • Temel göstergeler veya diğer uygun göstergeler kullanılarak dolaylı çevresel gelişmeler gösterilmelidir. Şeffaflığı artırmak için göstergelerin kapsamı kısaca açıklanmalıdır.
  • Temel göstergelere ilişkin raporlama, özellikle enerji, malzeme, emisyon ve biyoçeşitlilik göstergeleri açısından değiştirilmiştir. Örneğin, temel gösterge olan “enerji” başlığında artık tüketilen ve üretilen yenilenebilir enerji miktarı arasında ayrım yapılmaktadır.
  • Çeşitli tesisler hakkında bilgi içeren çevresel bildirimler, yetkili kayıt makamı ile mutabakata varılarak kuruluşun kayıtlı olduğu yerin resmi dilinden farklı bir AB dilinde de yayınlanabilir. Ancak, tek bir tesisle ilgili bilgilerin ilgili ülkenin resmi dilinde mevcut olması gerekir.
  • Çevre beyanı diğer raporlama belgelerine entegre edilebilir (kurumsal sürdürülebilirlik veya  sosyal sorumluluk raporları gibi). Bunu yaparken, doğrulanmış ve doğrulanmamış bilgiler arasında net bir ayrım yapılmalıdır. Çevre beyanı, EMAS logosu kullanılarak açıkça tanımlanmalıdır.

EMAS yönetmeliğinde yapılan tüm bu değişiklikler, programa katılımı kolaylaştırmayı ve etkinliğini artırmayı amaçlamaktadır.

EMAS ve AB Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri

EMAS ve AB Çevre Etiketi ve Yeşil Kamu Alımları (GPP) gibi ek araçlar, sürdürülebilir tüketim ve üretimi iyileştirmeyi amaçlayan farklı AB ve ulusal politikaları tamamlamaktadır. Geçtiğimiz yıllarda Avrupa Komisyonu, ürünlerin ve/veya kuruluşların çevresel performansını iyileştirmeyi ve daha sürdürülebilir mal ve üretim teknolojilerine olan talebi artırmayı amaçlayan Sürdürülebilir Tüketim ve Üretim ve Sürdürülebilir Sanayi Politikası (SCP/SIP) Eylem Planı’nı sunmuştur. EMAS, kaynakları verimli kullanan ve daha yalın üretimi teşvik eden güçlü bir araç olarak tanımlandı.

EMAS’a kayıtlı kuruluşlar, enerji ve su tüketiminden atık üretimine kadar çevresel etkilerini azaltmayı taahhüt etmektedir. Bu nedenle EMAS, birçok çevre politikası türüyle doğrudan bağlantılıdır. AB’nin biyoçeşitlilik, enerji verimliliği, tehlikeli maddelerin yönetimi, iklim değişikliğini azaltma, hava ve su kirliliği, atık yönetimi gibi konularda oluşturduğu politikalar EMAS ile ilişkilidir. Bunun yanı sıra kuruluşların sürdürülebilirliğini artırmayı amaçlayan daha geniş politika alanlarını, örneğin;

  • Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS)
  • döngüsel ekonomi
  • eko-tasarım ve eko-etiketleme
  • yeşil kamu alımları
  • sürdürülebilir tedarik zincirleri
  • yeşil finans

gibi konularda yapılan çalışmaları da kapsamaktadır. Avrupa Komisyonu, kuruluşların EMAS’a kayıt olmasını teşvik ederek bu politikaların hedeflerine de ulaşmasını amaçlamaktadır.

Read more

Küresel Metan Taahhüdü

Küresel Metan Taahhüdü, ABD ve Avrupa Birliği tarafından küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlama hedefini ulaşılabilir tutmak için başlatılmıştır. Taahhüt, küresel metan emisyonlarının azaltılmasını amaçlıyor. Küresel ekonominin %70’ini ve antropojenik metan emisyonlarının yaklaşık yarısını temsil eden toplam 100’den fazla ülke küresel metan taahhüdünü (Global Methane Pledge) imzaladı. 

Küresel metan taahhüdüne verilen güçlü küresel destek, metan emisyonlarını hızla azaltmak için artan ivmeyi göstermektedir. Bu çalışma, küresel ısınmayı azaltmak için en etkili stratejilerden biri olarak kabul ediliyor. Küresel Metan Taahhüdüne katılan ülkeler, küresel metan emisyonlarını 2030 yılına kadar 2020 seviyelerine göre en az yüzde 30 azaltmak ve özellikle yüksek emisyon kaynaklarına odaklanarak metan emisyonlarını ölçmek için mevcut en iyi envanter metodolojilerini kullanmaya yönelik toplu bir hedef koyuyor. Taahhüdü imzalayan ülkeler dünyanın tüm bölgelerini temsil etmekte ve gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerden temsilciler içermektedir.

ABD ve AB küresel metan taahhüdünün uygulanmasına yardımcı olmak için mali ve teknik desteğin önemli ölçüde genişletildiğini duyurdu. Küresel hayırseverler, bu tür metan azaltım stratejilerinin dünya çapında yaygınlaştırılmasını desteklemek için 328 milyon dolarlık finansman taahhüdünde bulundular. Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası, Avrupa Yatırım Bankası ve Yeşil İklim Fonu; küresel metan taahhüdünü hem teknik yardım hem de proje finansmanı yoluyla desteklemeyi taahhüt etti. Uluslararası Enerji Ajansı da bir uygulama ortağı olarak bu süreçte görev alacaktır.

Küresel metan taahhüdünün 2050 yılına kadar küresel ısınmayı en az 0,2 santigrat derece azaltması ve küresel iklim değişikliğini azaltma çabaları için çok önemli bir temel sağlaması bekleniyor. Ayrıca, İklim ve Temiz Hava Koalisyonu (CCAC) ve Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP) Küresel Metan Değerlendirmesi’ne göre, 2030 hedefine ulaşılması 200 binden fazla erken ölümü, yüz binlerce astım vakasını ve 2030 yılına kadar yılda 20 milyon tonun üzerinde mahsul kaybını önleyecektir.

Metan Emisyonlarının Kaynakları

Atmosfere salınan metanın yaklaşık %40’ı doğal kaynaklardan ve yaklaşık %60’ı hayvancılık, pirinç tarımı, biyokütle yakma vb. dahil olmak üzere insan faktörlü kaynaklardan gelmektedir. İnsan ve doğal kaynaklar dahil olmak üzere çeşitli metan kaynakları vardır. Metanın insan kaynakları arasında çöplükler, petrol ve doğal gaz sistemleri, tarımsal faaliyetler, kömür madenciliği, atık su arıtımı ve belirli endüstriyel süreçler yer alır. Petrol ve gaz sektörleri de insan kaynaklı metan kaynaklarına en fazla katkıda bulunanlar arasındadır. NASA, metanın insan kaynaklarının (antropojenik kaynaklar olarak da biliniyor) küresel metan emisyonlarının yüzde 60’ını oluşturduğunu belirtmektedir. Bu emisyonlar öncelikle fosil yakıtların yakılmasından, çöplüklerdeki ayrışmadan ve tarım sektöründen kaynaklanmaktadır.

Uluslararası Enerji Ajansı’na (IEA) göre, metan çok daha kısa bir atmosferik ömre sahipken (CO2 için yüzyıllara kıyasla 12 yıllık bir ömrü vardır), atmosferdeyken daha fazla enerji absorbe ettiği için çok daha güçlü bir sera gazıdır. BM, metan hakkında yayınladığı bilgi notunda, metanın güçlü bir kirletici olduğunu ve atmosfere salınmasından yaklaşık 20 yıl sonra karbondioksitten 80 kat daha fazla küresel ısınma potansiyeline sahip olduğunu belirtiyor.

Küresel Metan Taahhüdünü İmzalayan Ülkeler

Küresel Metan Taahhüdü’nün imzalayıcıları arasında ABD ve AB’nin yanı sıra aşağıda belirtilen ülkeler yer alıyor:

  • Almanya
  • Andora
  • Arjantin
  • Arnavutluk
  • Barbados
  • Belçika
  • Belize
  • Benin
  • Birleşik Arap Emirlikleri
  • Birleşik Krallık
  • Bosna Hersek
  • Nuie
  • Brezilya
  • Bulgaristan
  • Burkina Faso
  • Cibuti
  • Danimarka
  • Dominik Cumhuriyeti
  • Ekvador
  • El Salvador
  • Endonezya
  • Ermenistan
  • Estonya
  • Etiyopya
  • Fas
  • Fiji
  • Fildişi Sahili
  • Filipinler
  • Finlandiya
  • Fransa
  • Gabon
  • Gambiya
  • Gana
  • Togo
  • Grenada
  • Guatemala
  • Guyana
  • Gürcistan
  • Hırvatistan
  • Hollanda
  • Honduras
  • Irak
  • İrlanda
  • İspanya
  • İsrail
  • İsveç
  • İsviçre
  • İtalya
  • İzlanda
  • Jamaika
  • Japonya
  • Kamerun
  • Kanada
  • Karadağ
  • Kediler ve Nevisler
  • Kıbrıs
  • Kırgızistan
  • Kolombiya
  • Kongo Cumhuriyeti
  • Kongo Demokratik Cumhuriyeti
  • Kore
  • Kosta Rika
  • Kuveyt
  • Kuzey Makedonya
  • Liberya
  • Libya
  • Lüksemburg
  • Malawi
  • Mali
  • Malta
  • Marşal Adaları
  • Meksika
  • Mikronezya Federe Devletleri
  • Monako
  • Nauru
  • Nepal
  • Nijerya
  • Norveç
  • Orta Afrika Cumhuriyeti
  • Pakistan
  • Palau
  • Panama
  • Papua Yeni Gine
  • Peru
  • Portekiz
  • Ruanda
  • Senegal
  • Sırbistan
  • Singapur
  • Slovenya
  • Surinam
  • Suudi Arabistan
  • Şili
  • Tonga
  • Tunus
  • Ukrayna
  • Uruguay
  • Ürdün
  • Vanuatu
  • Vietnam
  • Yeni Zelanda
  • Yunanistan
  • Zambiya
Read more

ABD Yeşil Bina Konseyi (USGBC)

ABD Yeşil Bina Konseyi, binaların tasarımında, inşaatında ve kullanımında sürdürülebilirliği teşvik eden ve kâr amacı gütmeyen bir kuruluştur. Üyelik tabanlı yapısı sayesinde dünyanın birçok önemli markasını sürdürülebilirlik özelinde tek çatı altına toplamayı başarmıştır. ABD Yeşil Bina Konseyi’nin (USGBC | U.S. Green Building Council) merkezi ABD’nin başkenti Washington DC’dedir. USGBC, Enerji ve Çevresel Tasarımda Liderlik (LEED) yeşil bina derecelendirme sistemlerini geliştirmesi ve yeşil binalar konusunda dünyanın en büyük organizasyonlarından biri olan ve her yıl düzenlenen Greenbuild Uluslararası Konferansı ve Fuarı ile tanınmaktadır. ABD Yeşil Bina Konseyi ayrıca, Dünya Yeşil Bina Konseyi’nin (WorldGBC) kurulmasına yardımcı olan ulusal konseylerden biridir.

USGBC, Green Business Certification Inc (GBCI) ile olan ortaklığı sayesinde, yeşil bina alanında uzmanlığı ifade eden bir dizi LEED profesyonel kimlik bilgileri sunmaktadır. Kuruluş, LEED sertifikalı profesyonel çalışanlar ile tamamlanan bina projelerine ekstra sertifika puanları vererek LEED sertifikasını teşvik etmektedir. LEED’in USGBC’nin en önemli çalışmalarından ve odak noktalarından biri olduğunu belirtmekte fayda var.

ABD Yeşil Bina Konseyi ve LEED Sertifikasyonu

Yeşil Bina Konseyi, LEED aracılığıyla binaların tasarlanma, inşa edilme ve işletilme şeklini değiştirmeye, bunun için sürdürülebilir çözümler üretmeye çalışmaktadır. Günümüzde her insanın daha iyi ve daha sürdürülebilir bir yaşamı hak ettiğine inanan ABD Yeşil Bina Konseyi, binaların ve toplulukların bir nesil içinde tüm yaşamın sağlığını ve canlılığını yeniden oluşturması ve sürdürmesi için yoğun bir gayret içerisindedir. Kurumun misyonu, binaların ve toplulukların tasarlanma, inşa edilme ve işletilme şeklini dönüştürmek, çevresel ve sosyal olarak sorumlu, sağlıklı ve yaşam kalitesini artıran müreffeh bir çevre sağlamaktır.

Günümüzde insanlar, LEED sertifikalı bir binada yaşıyorlarsa;

  • daha az enerji ve su kullanımakta,
  • israftan kaçınmakta,
  • bakım maliyetlerinden tasarruf etmekte,
  • iç mekan hava kalitesini iyileştirmekte,
  • bina sakinlerine konfor ve güvenlik sunmakta ve
  • toplulukları üzerinde daha az çevresel yük oluşturmaktadır.

Ayrıca sağlık ve zindeliği artıran bir binada olduklarının da farkındadırlar. Günümüzde yeşil bina çalışmaları trilyon dolarlarla ifade edilebilecek bir endüstri haline gelirken ve LEED de dünyada en yaygın kullanılan yeşil bina programı haline gelmiş durumdadır. Bunun öncüsü de kuşkusuz ABD Yeşil Bina Konseyi’dir.

ABD Yeşil Bina Konseyi Üyeliği

USGBC, üyeleri tarafından desteklenen bir kuruluştur. Üyeler, organizasyonun bugünkü haline gelmesinde ve tüm yeşil bina topluluğunu her zamankinden daha hızlı ilerlemeye yönlendirmede büyük pay sahibidir. USGBC, büyük ve küçük, yerel ve çok uluslu şirketlerden oluşuyoruz. Kuruluş, eğitimciler ve yenilikçiler, bilim adamları ve aktivistler, kar amacı gütmeyen çalışanlar ve politika yapıcılar, savunucular ve daha birçok profilden kişi ve kurumları bünyesinde toplamaktadır. Farklı çalışmaları ve deneyimleri bir araya getiren USGBC, değişmez bir vizyonu tüm üyeleriyle paylaşmaktadır: Yeşil bina topluluğunun dünyamızı daha iyi hale getirmeye yardımcı olmasını sağlamak!

USGBC’nin farklı üyelik türleri mevcuttur. Üyelik, kuruluşlar için dört düzeyde sunulur: Organizasyonel, Gümüş, Altın ve Platin. Yerel topluluk düzeyinde yer almak isteyenler için ise bireysel üyelik fırsatı bulunmaktadır. En prestijli üyelik türü olan Platin üyeliğe sahip dünyaca ünlü markalardan bazıları şunlardır:

  • The Red Sea Development Company, Suudi Arabistan
  • Legrand North America, ABD
  • Colgate Palmolive Company, ABD
  • ARUP, ABD
  • Stantec, ABD
  • HNI Corporation, ABD
  • Toyota Motor North America, ABD
  • The Red Sea Development Company, Mısır
  • DLF Power & Service Ltd., Hindistan
  • Carrier, ABD
  • Shanghai EXPO UBPA Business Development, Çin
  • Adobe, ABD
  • Skidmore, Owings & Merrill LLP, ABD

USGBC üyeliği, sürdürülebilir bina için dünyanın en yaygın olarak uygulanan standardı olan LEED’i geliştirmek ve geliştirmek için çok önemlidir. Her gün 2,6 milyon metrekareden fazla alan, ABD Yeşil Bina Konseyi’nin girişimleri ve çalışmaları sayesinde, şehirlerden topluluklara kadar herkes için yaşam standardını yükseltmeye katkıda bulunan LEED sertifikasına sahip olmaktadır. USGBC’ye katılan şirketler, kamu ve özel sektör işletmeleri, büyüyen yeşil bina hareketinin yanı sıra USGBC’nin küresel misyonunu ilerleten programlar ve girişimlere destek vermiş olmaktadır.

Read more

GBCI Sertifikasyonu Nedir?

GBCI (Green Business Certification Inc) Nedir?

GBCI, LEED yeşil bina programının uygulanmasını sağlamak amacıyla 2008 yılında kurulmuştur. Günümüzde LEED’in dünyada en yaygın kullanılan yeşil bina programı olarak kalmasını sağlamada GBCI çok kritik bir rol üstlenmiştir. GBCI’nin yönetimiyle, şu anda dünya çapında 104 binden fazla kayıtlı ve sertifikalı LEED ticari projesi, yaklaşık 2 milyon kayıtlı ve sertifikalı konut ve binaları dönüştüren ve LEED’i uygulayan 205 binden fazla profesyonel vardır.

ABD Yeşil Bina Konseyi (USGBC), LEED derecelendirme sistemini oluşturan ve bunu sürdürmekten sorumlu, misyon odaklı, üyelik temelli ve kar amacı gütmeyen bir kuruluştur. LEED, 20 yılı aşkın bir süredir, öncelikle USGBC’nin derinlemesine, devam eden iyileştirme süreci nedeniyle yeşil bina standartları arasında en saygın ve yaygın standart olmayı sürdürmüştür. GBCI’nın muazzam katkılarıyla beraber LEED, prestijini giderek artırmış ve yeşil bina sertifikasyonu konusundaki teknik ve idari yeterliliğini her anlamda kanıtlamıştır.

USGBC ve GBCI, gerçek zamanlı uyarlanabilirlik ve geleceğe yönelik bir LEED geliştirme ve uygulama süreci sağlayan bir kurumsal ekosistem yaratmıştır. Strateji ve uygulamada sürekli yapılan ilerlemelerle USGBC, LEED derecelendirme sistemini sürdürmektedir. GBCI de derecelendirme sisteminin uygulanmasından, pazarı dönüştüren LEED projelerini teslim etmekten ve bu projeleri hayata geçiren yetkili profesyonellerle iş birliği yapmaktan sorumludur.

GBCI, sürdürülebilirlik endüstrisinin neredeyse her yönünü kapsayan ilave tamamlayıcı derecelendirme / sertifikasyon sistemlerini yönetmek için son yıllarda giderek büyümüştür. GBCI, yeni derecelendirme sistemlerine yatırım yaparak LEED’i geliştirmek, günümüz topluluklarını en çok etkileyen iklimle ilgili sorunları çözmek ve gelecek nesiller için evrensel insan sağlığını ve refahını korumak için çalışmaktadır.

GBCI Sertifikasyonu Nedir?

GBCI’nin en önemli sertifikasyon ürünü LEED olmakla beraber, GBCI özellikle son yıllarda farklı sertifikasyon programları da geliştirmiştir. Sürdürülebilir peyzajlardan dayanıklı tasarıma, güvenilir ve dayanıklı güç sistemlerine ve binalardaki insanlara kadar birçok konuyu ele alan bu programlar, LEED’in etkisini tamamlamakta ve GBCI’nin, herkes için sürdürülebilir, sağlıklı, esnek ve adil bir gelecek sağlama hedefi doğrultusunda gerçekleştirdiği çalışmaları güçlendirmektedir. GBCI sertifikasyonu sayesinde bugünün topluluklarının karşılaştığı sürdürülebilirlik sorunları kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır. GBCI’nin LEED ile beraber yürüttüğü sertifikasyon çalışmalarını şöyle özetleyebiliriz:

  • LEED

LEED, bir binanın karbon emisyonlarını azalttığını, kaynakları koruduğunu, işletme maliyetlerini azalttığını, sürdürülebilir uygulamalara öncelik verdiğini ve daha sağlıklı bir çevre yarattığını gösteren uluslararası bir sürdürülebilirlik başarısı sembolüdür.

  • ARC

Performans, yeşil binaların geleceğidir ve ARC performans platformu, insanlar ve çevre için daha iyi binalar ve yerler oluşturmaya yardımcı olmak için kurulmuştur. ARC, platform kullanıcılarının sürdürülebilirlik performansını ölçmesine ve kıyaslamasına, yeşil bina sertifikası almasına ve karmaşık portföyleri yönetmesine yardımcı olmaktadır. ARC, kapsamı itibariyle LEED sertifikasını da desteklemektedir.

  • SITES

SITES derecelendirme sistemi, sürdürülebilir ve esnek peyzaj gelişimini teşvik etmekte ve sürdürülebilirliklerini geliştirmek, yeşil altyapı stratejilerini uygulamak ve dayanıklılığı artırmak için bina bulunan ve bulunmayan alanlardaki geliştirme projeleri için kullanılabilmektedir.

  • TRUE

TRUE sertifika programı, olumlu çevresel, sağlık ve ekonomik sonuçlara katkıda bulunan sürdürülebilir kaynak yönetimi ve atık azaltma uygulamalarının benimsenmesini teşvik ederek sıfır atık performansını ölçmekte ve geliştirmektedir. TRUE sertifikalı bir projenin amacı, tüm katı atıkların düzenli depolanması, yakılması (atıktan enerjiye) ve çevreden uzaklaştırılmasını sağlamaktır.

  • PEER

PEER derecelendirme sistemi, güç sistemi performansını ve elektrik altyapısını ölçmekte ve iyileştirmektedir. Güvenilir, dayanıklı ve sürdürülebilir uygulamaların benimsenmesini teşvik etmekte; kamu hizmetlerinin eskiyen altyapıyı çözmesine, maliyet tasarruflarını bulmasına, en iyi uygulamaları paylaşmasına ve arızaları önlemek için izlemeyi geliştirmesine yardımcı olmaktadır.

  • ICP

GBCI, Yatırımcı Güven Projesi’ni (ICP) ve Yatırımcıya Hazır Enerji Verimliliği Sertifikasını (IREE) yönetmektedir. ICP, ticari ve çok aileli konut binaları için enerji verimliliği iyileştirmeleri geliştirmek ve ölçmek için küresel bir sigortacılık standardıdır. IREE sertifikası sayesinde ICP, enerji verimliliği iyileştirmelerini standart hale getirmeyi amaçlamaktadır.

  • RELi

RELi derecelendirme sistemi, esnek tasarıma bütünsel bir yaklaşım getirmektedir. Binaların ve toplulukların planlanmamış olaylar sırasında karşılaştıkları akut tehlikeleri değerlendirmek ve planlamak RELi’nin en önemli amaçlarından biridir. Ayrıca, tüm bu tehlikelere karşı önlemler almak ve uzun süreli güç, ısıtma yakıtı veya su kaybı durumunda kritik hayat kurtaran hizmetleri sürdürmek için binaları tasarlamak ve inşa etmek için kullanılmaktadır.

  • EDGE

Dünya Bankası Grubu’nun bir üyesi olan IFC’nin bir yeniliği olan EDGE, binaları kaynakları daha verimli hale getirmeye odaklanan bir yeşil bina sertifikasyon sistemidir. EDGE, geliştiricilere ve inşaatçılara enerji kullanımını, su kullanımını ve malzemelerdeki yerleşik enerjiyi azaltmanın en uygun maliyetli yollarını hızlı bir şekilde belirleme yetkisi vermektedir. GBCI, dünya çapında 160’tan fazla ülkede EDGE sertifikasını yönetmektedir.

  • WELL

GBCI, performans gereksinimlerini yedi kategoride belirleyen kanıta dayalı bir standart olan IWBI’nin WELL Building Standard’ını yönetmektedir. Bu kategoriler şunlardır: hava, su, beslenme, ışık, zindelik, konfor ve zihin.

Read more

Yeni Ekonomik Düzen

Avrupa Birliği (AB), Yeşil Mutabakat ile gerçekleştirmek istediği  yeni dünya düzeninin konseptini “yeşil” olarak belirlediğini tüm dünyaya duyurdu. Yeşil dünya düzeni planını AB’nin küresel iklim kriziyle mücadele konusunda başlattığı çok büyük bir propaganda ve meydan okuma olarak değerlendirebiliriz. Zira, yeni ekonomik düzen içerisinde AB, düşük karbon emisyonu ve daha az atık, temiz enerji, sürdürülebilir ulaşım ve gıda vb gibi önceliği çevre olan girişimler gerçekleştirmeyi hedefliyor. Tüm bunları bir iyi niyet göstergesi olmaktan çıkarıp çeşitli politika, plan ve strateji ile çok daha somut, kapsamlı, açık ve net hale getiriyor. Daha birkaç senelik bir geçmişi olmasına rağmen Avrupa yeşil düzeni projesi, AB’nin öncülüğünde tüm dünyanın daha yeşil olması için başlatılan çok kapsamlı bir hareket olmaya şimdiden aday.

Peki, Yeşil Mutabakat başta AB olmak üzere diğer ülkelerin ekonomilerini ve uluslararası ticareti nasıl etkileyecek? Bu mutabakat her ne kadar AB’nin ekonomik büyümesini doğal kaynak kullanımından ayrıştıran, çevreyi önceleyen, biyoçeşitliliği koruyan, karbon ayak izini azaltan; tarımı, ulaşımı ve yapılaşmayı sürdürülebilir hale getiren bir eylem olarak lanse edilse de pek çok tartışmalı konuyu ve belirsizliği de beraberinde getiriyor. Bu konuların ağırlıklı olarak ekonomik dinamikler etrafında şekillendiğini ve bu yüzden AB üyesi ve üye olmayan devletlerin yaratılmak istenen yeni ekonomik düzen ile ilgili bir bakıma çatlak sesler oluşturduğunu söyleyebiliriz. AB’nin küreselleşme ve kalkınmayı çevre ile uyumlu hale getirmek ve sürdürülebilir bir AB ekonomisi inşa etmek için başlattığı bu projenin ekonomik boyutuna birazdan yakından bakalım.

Avrupa Yeşil Düzenine Geçiş

AB, yeni ekonomik düzende daha düşük karbonlu ürünler, sistemler ve süreçler kullanılmasını istiyor (nihai hedef 2050’de karbon nötr bir Avrupa yaratmak). Bu da halihazırda yüksek karbon kullanımına bağlı sektörler ve ekonomisi bu sektörlere bağlı olan ülkeler için tehlike çanlarının çalması anlamına geliyor. AB’nin Yeşil Mutabakat ile planladığı yeşil dünya düzeninde, geçmişte kömür, petrol, doğal gaz gibi fosil kaynakları küreselleşme ve kalkınma için kullanan kurumların ve ülkelerin köklü bir dönüşüme gitmesi gerekiyor.

Özellikle enerji sektörü fosil kaynaklara bağlı olan ülkeler bu sebeple Yeşil Mutabakat kapsamında geliştirilen planlar ve politikalar için olumsuz görüş bildiriyor. Zira, karbonsuz bir ekonomi yaratmak demek, içerisinde, tedarik zincirinde ve üretiminde doğrudan veya dolaylı olarak kömür, petrol ve doğal gaz kullanılan ürünlerin rafa kaldırılması demek. Bu da kurumlar, sektörler ve ülkeler için gelirlerin ve istihdamın azalması ve maliyetlerin yükselmesi anlamına geliyor, ki bunu başta AB istemez elbette.

AB, bunu göz önünde bulundurarak adil bir geçiş mekanizması oluşturmayı hedefliyor. Yeşil dünya düzenine geçiş için şimdiden milyarlarca dolarlık bir fon oluşturan AB, bu fon aracılığıyla yeni ekonimik düzene geçerken ekonomik problemler yaşayan oyunculara destek olmak istiyor. Bu desteğin önümüzdeki yıllarda kademeli olarak artması ve toplamda 1 trilyon dolara ulaşması hedefleniyor. Bu miktar, halihazırda ekonomisi güçlü olan AB için çok büyük bir külfet olmasa da yine de AB ekonomisine kısa vadede ilave bir yük getirecek ve bundan AB’nin tüm paydaşları az veya çok etkilenecektir.

Yeni Dünya Düzeninde ABD ve Çin

Bilindiği üzere ABD ve Çin, halihazırda dünyanın toplam karbon ayak izinin çok büyük bir bölümünü oluşturuyor. Bunda bu ülkelerin, özellikle Çin’in, nüfusu, büyük ekonomileri ve elbette yüksek teknolojiyi kullanmaları en kritik faktörler. Daha fazla nüfus; daha fazla enerji ve gıda ihtiyacı, daha geniş ulaşım hatları ve araçları ve tabii ki daha fazla sanayileşme anlamına geliyor. Tüm bunlar neticesinde çok büyük bir sera gazı emisyonu ortaya çıkıyor. Her ne kadar küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında taşın altına ellerini koysalar da bu ülkelerin yeşil dünya düzeni yaratma noktasında AB kadar istekli ve agresif olduklarını söylemek biraz güç.

AB Yeşil Mutabakat’ı sadece bir eylem planı değil bir manifesto olarak duyurmuş ve bu konuda kararlı olduğunu belirtmiştir. Bununla beraber, dünyada yeni ekonomik düzenin inşaası sadece AB’nin sorumluluğunda olan veya AB’nin tek başına gerçekleştirebileceği bir eylem değil. Bunda başta ABD ve Çin olmak üzere diğer büyük küresel oyunculara da büyük görevler düşüyor. Fakat ekonomileri, nüfusları, sanayileri ve teknolojileri yüksek karbon emisyonuna neden olduğundan, bu ülkelerin Avrupa yeşil düzenine ayak uydurmaları; en azından bu konuda AB kadar hızlı aksiyon almaları pek mümkün değil. Bu nedenle ABD ve Çin’in Yeşil Mutabakat’a biraz mesafeli yaklaştıklarını söyleyebiliriz.

Önümüzdeki yıllarda AB, bu konuda kararlılığını ve hassasiyetini sürdürmek istediğinde karşısında ABD ve Çin’i bulacaktır şüphesiz. Bu da başta ekonomi ve siyasi olmak üzere yeni küresel krizler yaratabilir ve bundan tüm dünya olumsuz etkilenebilir. Krizlerin boyutu, etkisi ve süresi ne olur bilinmez fakat kriz sonrası ekonomi düzeninde Yeşil Mutabakat öncüsü AB’nin küresel sahnede tek başına kalma ihtimali de bulunuyor.

Yeşil Dünya Düzeninde Ticaret

AB, Yeşil Mutabakat ile beraber ticaret sisteminde de birtakım köklü değişiklikler ve dönüşümler yapacaktır. Bu, Avrupa yeşil düzenini oluşturmak için bir zorunluluk niteliğinde. AB’nin yeni ekonomik düzendeki en önemli hamlesinin “sınırda karbon düzenlemesi” olduğunu söyleyebiliriz. Bu düzenleme ile AB’nin “yeşil” kriterlerine uymayan hiçbir ürün AB pazarına sokulamayacak ve ürünün ihtiva ettiği karbon miktarı AB Emisyon Ticareti Sistemi aracılığıyla vergilendirilecektir. Bu durum, çevreci olduğu kadar ekonomik anlamda bazı zorlukları da beraberinde getirecektir. Çünkü bu noktada, karbon emisyonu yüksek ürün, hizmet ve sistemleri olan işletmeler, bu düzenlemeden daha fazla etkilenecek ve bu da sektörel krizleri ve rekabet sorunlarını tetikleyecek ve ülkelerdeki ekonomik refahı yakından etkileyecektir. Ayrıca Türkiye gibi ihracatının büyük bir bölümünü AB’ye yapan ülkeler, yeni ekonomik düzene ayak uyduramadığı takdirde ekonomik anlamda büyük çöküntüler yaşayabilir.

İngiltere’nin AB’den Ayrılması

İngiltere, AB’nin hem nüfus hem de ekonomik anlamda en büyük ve önemli üyelerinden biriydi ve geçtiğimiz yıllarda Brexit ile beraber AB’den ayrılış sürecini başlattı. Bu durumun, ekonomik, ticari, siyasi ve sosyal anlamda çok çeşitli etkileri oldu. AB’nin, İngiltere’nin ayrılışıyla beraber yeşil dünya düzenini inşa ederken çok önemli bir yara aldığını söyleyebiliriz. Zira, İngiltere AB içerisinde kalmaya devam etseydi yeni ekonomik düzenin oluşturulması sürecine çok önemli katkılar sunabilirdi. AB’nin bu yeşil propagandasının etki alanını genişletebilir ve hedeflerine daha hızlı ulaşmasını sağlayabilirdi. AB’nin İngiltere’siz bir Avrupa yeşil düzeni inşa etmek için planlarında değişikliğe gitmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

Read more

Türkiye ve Dünyada Eko Etiket Uygulamaları

Eko etiket uygulamaları ülkemizde ve tüm dünyada giderek yaygınlaşmaktadır. Avrupa Birliği (AB) özelinde bakacak olursak, kıta Avrupası’nda tanınan geniş bir eko etiket sistemi olduğu gibi ülkelerin kendi içerisinde geliştirdiği özel etiketleme sistemlerinin de olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanı sıra Japonya, Kore, Avustralya, Hong Kong gibi ülkelerin kendi eko etiket sistemlerinin olduğunu ve yine sektör bazında geliştirilmiş özel eko etiketlerin kullanıldığını söyleyebiliriz.

Halihazırda dünyada yaygın olarak uygulanan bazı eco label / eko etiket / çevre etiketi sistemlerini ve geçerli oldukları ülkeleri veya sektörleri şöyle sıralayabiliriz:

Avrupa’da Eko Etiket

  • AB Eko Etiketi
  • AB Organik Etiketi
  • Nordic Swan (İskandinav Kuğusu) – İskandinav ülkeleri
  • Blue Angel (Mavi Melek) – Almanya
  • RAL Kalite İşareti – Almanya
  • Bra Miljöval (İyi Çevresel Seçim) – İsveç
  • Milieukeur (Çevresel Kontrol) – Hollanda
  • Umweltzeichen (Çevre Etiketi / Eko Etiket) – Avustırya
  • NF Environnement – Fransa
  • Környezetbarát Termék (Çevre Dostu Ürün) – Macaristan
  • Ekologicky šetrné výrobky (Çevre Dostu Ürünler) – Çek Cumhuriyeti
  • Prijatel Okoliša (Çevre Dostu) – Hırvatistan
  • Environmentálne vhodný produkt (Çevreye Duyarlı Ürün) – Slovakya

Uluslararası Alanda Eko Etiket Kullanımı

  • NaturePlus
  • ECOLOGO
  • Екологічна сертифікація (Ekolojik sertifika) – Ukrayna
  • Green Label Scheme (Yeşil Etiket Programı) – Hong Kong
  • China Environmental United Certification Centre (CEC) – Çin
  • Good Environmental Choice Australia (GECA) – Avustralya
  • Eco Mark – Japonya
  • Korea Eco-label – Güney Kore

Sektörel Eko Etiketler

  • Energy Star – AB ve ABD

Ev eşyaları, veri merkezi ekipmanları, aydınlatma ürünleri, yapı malzemeleri, elektronik cihazlar, ofis malzemeleri, ticari yemek servis sistemleri; ısıtma, soğutma, havalandırma sistemleri, su ısıtıcıları, otomatlar, elektrikli araç şarj cihazları vs

  • Ok-power – Almanya:

Elektriğin yeşil kaynaklardan sağlandığını gösteren etiket.

  • Österreichisches Institut für Baubiologie und Bauökologie (Avusturya Bina Biyolojisi ve Bina Ekolojisi Enstitüsü) – Avusturya:

Yapı malzemeleri; duvarlar, tavanlar, bina panelleri, sıvalar, harçlar, dolgular, şaplar, yalıtım ürünleri vs

  • ÖkoControl – Almanya:

Ahşap ve döşemeli mobilyalar, şilte ve yataklar

  • BFRC (İngiliz Fenestrasyon (Pencere İşleri) Düzenleme Konseyi) – İngiltere:

Pencere ve kapılar

  • Wers (Pencere Enerji Derecelendirme Programı) – Avustralya

Pencere ve kapılar

  • TCO Certified

Ofislerdeki ve veri merkezlerindeki BT ürünleri

  • OEKO-TEX (Uluslararası Tekstik Birliği)

Tekstil ürünleri

Dünyada geçerli olan eko etiketler bunlarla sınırlı değildir. Halihazırda sektörel, ulusal, bölgesel ya da uluslararası düzeyde geçerli olan 450’den fazla eko etiket bulunmaktadır. Fakat bu etiketlerin ortak amacının çevreye duyarlı ürün, hizmet ve sistemlerin geliştirilmesini sağlamak ve bu konuyla ilgili çalışmaların genel çerçevesini oluşturmaktadır. Eko etiket uygulamaları ile etkisini özellikle son yüzyıllarda giderek daha fazla hissetmeye başladığımız küresel ısınma, iklim değişikliği, biyoçeşitliliğin bozulması vb gibi global çevre sorunlarına karşı etkin bir mücadele yürütülmesi hedeflenmektedir.

Eko etiketler, geçtiğimiz yıllarda gönüllülük esasına dayanan bir uygulama olarak değerlendirilse de önümüzdeki yıllarda birçok sektör ya da ülke tarafından zorunlu hale getirilmesi beklenmektedir. Bu bağlamda, tüm dünyanın eko etiket sistemlerinin daha etkili bir şekilde kullanılması ve kullanım alanının genişletilmesi konusunda bir fikir birliği içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Zira, eko etiketler her türlü ürün, hizmet ve sistemler için düzenlenebilmekte olup izlemesi, denetimi ve takibi ülkelerdeki otorite kurumlar tarafından aktif bir şekilde sağlanabilmektedir. Eko etiket uygulamaları ile ilgili tüm dünyada oturmuş bir sistemin olduğunu; ülkelerin bu konuda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye ve yeni gelişmelere hazır olduğunu söylemek mümkündür.

Türkiye’deki eko etiket uygulamalarının genel çerçevesini 2018 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yayınlanan Çevre Etiketi Yönetmeliği oluşturmaktadır. Bu bağlamda, Türkiye’de eko etiket çalışmalarıyla ilgili otorite kuruluşun Bakanlık olduğunu söylemekte fayda var. Eko etiket almak isteyen kurumlar, ürün, hizmet ya da sistemlerinin gerekli kriterleri sağladığını düşündükleri ve bu konuyla ilgili gerekli bilgi ve belgeleri hazır hale getirdikleri takdirde Bakanlığa başvuruda bulunabilmektedir. Bakanlık tarafından yapılan değerlendirmeler sonucunda başvuruya konu ürünün eko etiket ile ilgili gerekli kriterleri sağladığına karar verilirse belgelendirme yapılmaktadır.

Türkiye’de de tüm dünyada olduğu gibi eko etiket uygulamalarına olan ilgi ve talep giderek artmaktadır. AB ile çok büyük bir ticaret hacmi olan Türkiye, eko etiket ile ilgili gelişmelerden geri kalmamak ve AB ve diğer ülkelerle olan ticari ilişkilerini sürdürülebilir hale getirmek için bu uygulamaları tüm sektörlere yaymak için çalışmaktadır. Zira, eko etiketler, daha şimdiden uluslararası ticaretin en önemli ön koşullarından biri olmaya aday bir uygulamadır. Hatta, birçok kamu ve özel sektör ihalelerinde ve teşvik başvurularında kurumlardan eko etiket talep edilmektedir. Bu uygulamaları benimseyen ve gelişmelere adapte olmayı başaran ülkeler ve kurumlar ticarette söz sahibi olabilecektir.

Read more